yazar
HacıBektaşlı Aydınlara Düşen Görevler
HACIBEKTAŞLI AYDINLARA DÜŞEN GÖREVLER Alevi-Bektaş toplumu olarak yüzyıllar boyunca Anadolu’da sevgi’den, hoşgörü’den ve eşitlik’ten yana olduk. Bizlere atamız olan erenlerden bu miras kaldı. Her daim düşünce ve duygumuz samimiyetten, dürüstlükten beslendi. Anadolu’nun dört bir yanında Horasan erenlerinin, Anadolu abdallarının, dağa, taşa ve toprağa yazdığı Ehl-i beyt’in inancı, bu güzel coğrafyanın adeta gerçek sesi, kimliği ve inancı oldu. Anadolu insanı, muhabbeti, insan sevgisini, hoşgörüyü, gerçek inancı ve kâmilliği erenlerle tanıdı, öğrendi. Erenlerin insanımıza teslim ettiği bu asalet, yüzyıllar boyunca Küçük Asya olarak anılan Anadolu coğrafyasında Alevilik-Bektaşilik adlarıyla yaşatıldı. Bu yazımızda Alevilik-Bektaşilik ile ilgili olarak felsefi tartışmaların içine girerek gereksiz ve anlamsız bir söylemin oluşması tasarlanmamaktadır. Bu tavır ve yaklaşımların Aleviliğe, Bektaşiliğe ve Alevi-Bektaşi toplumuna bir olumlu katkısı olduğuna inanmıyorum. Canlar, bize miras kalan erenler yolu, su gibi dupduru, açık, net ve berrak bir düşün-inanç sistemidir. Polemiklerin, ikilemlerin karşılığı değildir. Bu zihniyetle hareket etmek bu davayı ve kendimizi inkârdır. Varmamız gereken nokta, bu maksatlı ve tehlikeli yaklaşımları aşıp hep beraber Yüce Hünkâr’ın huzurunda birlik ve beraberlik adına buluşmamızdır. Yaklaşık 750 yıl önce Horasan’dan kalkıp Anadolu’ya gelen Koca Hünkâr’ı bizim, sizin atalarınız, dedeleriniz ve nineleriniz misafir etti, ona sahip çıktı. Bizler bugün onun adını taşıyan ilçemizde yüzyıllardan beri Hünkâr’ın duasıyla, bereketiyle , sevgisiyle, inancıyla yaşadık. Bu güzellikler bizlere nasip oldu. Bu bizlere verilmiş büyük bir asalet, büyük bir sorumluluk… Ama aynı zamanda büyük bir vebal. Yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı birçok kurum, grup ve zihniyet bizlerin asil inancını, Ehl-i beyt’in yüce davasını, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin felsefesini bir yerlere yönlendirmeye, gerçekleri çarpıtmaya çalışıyor. Bu sözün bittiği noktadır. Yüzyıllar önce kendini ortaya koymuş ve net bir şekilde kendini ifade etmiş Alevi-Bektaşi inancına yapılan bu saldırı, tam bir ihanettir. Ben de sizler gibi bir Hacıbektaşlı canım. Gönlümde Hünkâr’ın, Ehl-i beyt’in sevgisi her daim var oldu. O sevgi, bugün de bizleri etrafında toplayan ve yaşatan güçtür. Yüzyıllar sonra erenler yoluna, heteredoks diyenler çıktı. Bu yolu ayrı bir din, mezhep ve tarikat yapanlar oldu. Özellikle yurtdışı bağlantılı belli güçler, toplumumuzu ayrılıkçı, bölücü ve ayrıştırıcı oluşumlara dahil etmek istedi. Devamında bu öğretiyi belli bir grup da taassubun ve ırkçı bir söylemin içine çekmek istedi. Son dönemde gözlemlediğim bir durum da şudur; Bizim memleketimiz, Hünkâr’ın adıyla anılan ilçemiz ve burada Pir adına düzenlenen anma etkinlikleri, bu kötü düşüncelere alet edilmek isteniyor. Tüm bu maksatlı çalışmalara karşı başta biz Hacıbektaşlılar olmak üzere samimi ve doğru düşünen Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz el ele vererek Hacı Bektaş Veli adına düzenlenen törenleri, adına yakışır şekilde organize etmeliyiz. Anadolu ve Balkanlar’da yerleşik canlarımızın tümüne seslenen bir içeriğe bu etkinliği taşımamız bizim için bir elzemdir. Hepimizin görevidir. İnançsal, bilimsel ve kültürel açılımlara sahip bu organizasyon, Alevi-Bektaşi toplumunun en büyük birlikteliği olmalıdır. Bu törenin içeriği, aynı zamanda tüm Türkiye toplumuna ve dünya insanlığına hitap etmelidir. İnançsal boyutta semah, deyiş gibi unsurlarla örülecek etkinlik, konferans ve panel gibi bilimsel çalışmalarla beslenmeli, öğretimizin insanlığa yönelik mesajları, kültürel içerikte sunulmalıdır. Bunun için tüm canların tereddütsüz benimseyeceği bir etkinlik hazırlanmalıdır. Bu sebeple başta Hacıbektaşlı aydınlar ve canlar bir araya gelmelidir. Devamında tüm Anadolu ve Balkan coğrafyasında yerleşik yol kardeşlerimiz bu etkinliğin içine dâhil edilmeli ve bazı sorumluluklar paylaşılmalıdır. Etkinliğin doğal organizatörü, ilçe belediyesi olmalı ama samimi tüm güçler, sürece dâhil edilmelidir. Etkinlik en fazla iki gün sürmeli ve kesinlikle hafta sonuna denk getirilmelidir. Bu katılımı ve başarıyı artıracaktır. Semah, deyiş, panel ve konferans gibi konularda inancımızın temsilciliğini yapabilecek kişi veya kurumlar etkinliğe eklenmelidir. Kısa başlıklarla özetlemeye çalıştığım bu değerlendirmeler, Yüce Hünkâr’a olan sevgimden doğan düşüncelerimdir. O yüce erenin adı, bizlerin Anadolu’daki varlığının en büyük delilidir. Bu gerçeğin bizleri Hünkâr’ın yolunda buluşturması temennisiyle… Uğur SÜMER Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı
46. ULUSAL–26. ULUSLARARASI HACIBEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ VE KÜLTÜR-SANAT ETKİNLİKLERİ
Büyük Hünkâr Hacıbektaş Veli’nin doğumunun 800. yılında, Hünkârın huzurunda, siz değerli canları sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sevgili Canlar,
XIII. yüzyıl, Anadolu tarihinde bir milat olarak kabul edilmektedir. XIII. Yüzyıl siyasal, askeri ve iktisadi açıdan küçük Asya olarak bilinen Anadolu topraklarının tam bir çözümsüzlük içinde bulunduğu dönemdir. XIII. yüzyıl aynı zamanda, Anadolu’da düşünsel, kültürel ve inançsal yeni bir açılımın oluştuğu yüzyıl olarak da görülmektedir. XIII. yüzyılın ilk çeyreği ile beraber Anadolu’da adeta manevi ve düşünsel bir uyanış başlamıştır.
Bu uyanış, adıyla anılan Velâyetname’de betimlendiği gibi; “Var, seni Rum’a saldık. Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik. Rum Abdallarına seni baş yaptık. Artık hiçbir yerde eğlenme, hemen yürü.” telkinini Ahmed Yesevi dergâhından alan yüce Hünkâr’ın, Hacıbektaş Veli’nin, Anadolu’ya gelişi ile başlamıştır. Onun gelişi Anadolu’da bir diriliş, uyanış, toparlanış ve aydınlanma sağlamıştır.
Beyaz bir güvercine benzetilen Hacı Bektaş Veli düşüncesinin Anadolu’nun bozkırına inişi, dönemin kötülük ve yanlışlarına karşı bir kanat çırpıştı. Bu öğreti, güvercin kadar masum, beyazlar kadar berrak, semalara ulaşacak kadar güçlüydü. Hacıbektaş Veli, Anadolu’ya gelerek Sulucakarahöyük (bugünkü Hacıbektaş ilçesi) adıyla bilinen bir Çepni köyüne yerleşmiş ve burada bir dergâh açarak yaşamını bu köyde sürdürmüştür.
Hacıbektaş Veli açtığı dergâhta dervişler yetiştirmiş bu dervişler de farklı bölgeleri kendilerine yurt tutmuş, kurdukları köy, ocak ve dergâhlarla erenler yolunu insanlığa taşımışlardır. Bu bağlamda; Seyyid Cemal Sultan ve Resul Baba Kütahya’ya, Sarı İsmail Denizli’ye, Koluaçık Hacım Sultan Uşak’a, Karadonlu Can Baba Erzincan-Sivas’a, Güvenç Abdal Karadeniz’e, Gül Baba Macaristan’a, Sarı Saltık Balkanlar’a bizzat Hacıbektaş Veli tarafından gönderilmiştir. Geçmişin koşullarıyla baktığımızda Hacıbektaş Veli düşüncesinin, erenler yolunun içerdiği akılcılığı ve stratejik yaklaşımı görmemek mümkün değildir.
Düşünün… Aynı dergâhta yetişen Sarı Saltık, Anadolu’dan binlerce kilometre ötede, Balkanlar’da öğretinin temsilciliğini yaparken; Güvenç Abdal da Sulucakarahöyük’ün kuzeydoğusunda yüzlerce kilometre ötede, Karadeniz’de yolun dervişliğini yapmıştır. Hacıbektaş Veli düşüncesi XIV., XV. ve XVI. Yüzyıllarda yetişen diğer eren kadrolarıyla da Doğu Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da (özellikle Mısır) ve Balkanlar’ın farklı noktalarında örgütlenmiştir. Bu coğrafyalarda açılan Alevi-Bektaşi inanç merkezleri ile eren felsefesi, insanlık davası farklı insan topluluklarına ulaştırılmıştır.
Tarih boyunca insani olandan, sevgiden, Tanrısal aşktan ve hoşgörüden yana olan Hacıbektaş Veli düşüncesinin özetini Hacıbektaş Veli’ye ait sözlerde görmek mümkündür. “Çalışmadan geçinenler bizden değildir”, “En büyük keramet çalışmaktır” diyerek çalışmayı ve üretmeyi yaşamın içine alan Hünkâr, “Eline, diline, beline sahip ol” diyerek de insanlığa evrensel ahlaki (etik) yaklaşımını tanıtır. “İlim hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır” diyerek akıl, mantık ve stratejik analizi önemser. Tabii ki her şeyin merkezi olarak insanı görür. Bunu “Okunacak en büyük kitap insandır”, “Yetmiş iki milletin hepsine aynı gözle bak” diyerek uygarlığa haykırır.
Alevi-Bektaşi inancının piri, ser çeşmesi ve Hünkârı olan Hacıbektaş Veli, tarihsel misyonu, faaliyetleri ve düşüncesiyle yüzyıllar boyunca Anadolu topraklarında kültür ve tarihimizin en büyük temsilcilerinden biri olmuştur. Temsil ettiği öğreti; sınırları, ülkeleri, kıtaları aşarak Avrasya denilen coğrafyayı adeta var etmiştir. Böylece insanlığın evrensel değer ve ilkelerde buluşmasına en büyük katkıyı sağlamıştır.
Yüce Hünkârın huzurunda bulunmanın verdiği manevi duygularla tüm canları saygılarımla selamlıyorum.
16 Ağustos 2009
Uğur SÜMER
Türk Kültürü ve Hacıbektaş-ı Veli Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı
- YAYINLAYAN: yazar
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACIBEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA MERKEZİ’NİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACIBEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA MERKEZİ’NİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
Alevi-Bektaşi inancı Anadolu coğrafyasında 13. yüzyıldan itibaren temellenmeye başlamıştır. Köklerini tevhid, nübüvvet, velayet-imamet, Ehl-i beyt ve On İki İmamlar gibi İslam dininin asli değer ve öznelerinden alan Alevi-Bektaşi inancı, Orta Asya, Türkistan’da Hoca Ahmed Yesevi’nin önderliğinde gelişen tasavvufi düşün-inanç sisteminin üzerine şekillenmiştir. Hoca Ahmed Yesevi kurduğu dergah üzerinden Asya kıtasında yerleşik Türk topluluklarına Türkçe söylediği hikmetlerle seslenmiş, yetiştirdiği dervişlerle tasavvufi bir İslam inancının Türkistan topraklarında organize olmasını sağlamıştır. Bu yönüyle Hoca Ahmed Yesevi Türk-İslam kimliğinin Türk coğrafyasında oluşmasını sağlayan yegane tarihi-karizmatik şahsiyettir. Hoca Ahmed Yesevi’nin şahsında temsilini bulan tasavvufi inanç yapılanışı Türk tarihi ve kültürü açısından da tam bir dönüm noktasıdır. Hoca Ahmed Yesevi Asya toprağında yaşayan ve çoğunlukla konar-göçer bir yaşam biçimine sahip Türk toplulukları arasında İslam dininin kimlik ve din anlayışı olarak varlık bulmasının tarihi fikir aktörlerinin en önemlilerinden biridir. Özü İslam öğelerini kapsayan, merkezinde Ehl-i beyt odaklı düşünce-inanç unsurları bulunan, yalın bir üsluba sahip olup, Türkçe söylenen hikmet adlı dörtlükler devamındaki yüzyıllarda Anadolu coğrafyasında Alevi-Bektaşi aşıklar tarafından temsil edilecek deyiş geleneğinin de ön örnekleri olmuştur. Hoca Ahmed Yesevi’nin yetiştirdiği dervişler Türkistan’ın farklı bölgelerine giderek bu öğretiyi Türk topluluklara aktarmış, yetiştirdikleri dervişler ile de geleceğe taşımıştır. Lokman Perende Hoca Ahmed Yesevi’nin yetiştirdiği dervişlerden olup Anadolu’yu 13. yüzyılda manevi anlamda fetheden Hacı Bektaş Veli de onun tarafından yetiştirilmiştir.
11. yüzyıldan başlayarak 13. yüzyılda yükselişi geçen Horasan’dan Anadolu’ya göç hareketi Anadolu tarihini etkileyen önemli tarihi süreçlerden biri olduğu gibi Yesevi düşün-inanç sistemininde Anadolu’ya yönelişinin ve temellenmesinin en temel sebebidir. Doğu Asya yönünden yönelen Moğol kitlelerinin siyasi ve askeri tazyiki karşısında Horasan coğrafyasından büyük kitleler halinde Türk toplulukları Anadolu’ya göç etmiş, Anadolu’yu kendilerine yeni vatan olarak görmüşlerdir. İşte bu göç süreci içerisinde Yesevi geleneğe bağlı derviş grupları da Anadolu’ya göç ederek tasavvufi düşün-inanç sisteminin Anadolu’da gelişmesini sağlamıştır. Horasan erenleri olarak anılan ve 13. yüzyılda Anadolu’da dönüm noktası olacak hizmetler gerçekleştiren bu gönül erlerinin başında da Hacı Bektaş Veli gelmektedir.
XIII. yüzyılda Hacı Bektaş Veli’nin Horasan’dan gelişi ile Anadolu’da temellenen Alevi-Bektaşi inancı Anadolu’da önemli düşün-inanç yapılanışlarından birini gerçekleştirmiştir. Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmed Yesevi Dergahı’ndan aldığı inanç-sosyal misyon ile Anadolu’ya gönderilmiştir. Yesevi Dergahı’ndan Hacı Bektaş Veli’ye verilen görev Rum diyarı olarak anılan Anadolu’ya giderek orayı manevi anlamda irşat etmesi, Türk topluluklarına sosyal ve irfani anlamda önderlik yapmasıdır. Nitekim bu himmetle Horasan’dan Anadolu’ya yıllarca süren bir yolculuk sonrası varan Hacı Bektaş Veli Orta Anadolu’da Sulucakarahöyük adlı bir Çepni-Türkmen köyüne yerleşmiş ve bu köyde kurduğu dergah ile Anadolu’ya, Balkanlar’a ve Avrasya adı verilen geniş coğrafyaya Alevi-Bektaşi inancının yayılmasını sağlamıştır. Hacı Bektaş Veli Türkistan’da Hoca Ahmed Yesevi Dergahı’nın bir benzeri dergah kurmuş benzer bir sistemi Anadolu’da inşa etmiştir. Kurduğu dergah eren düşün-inanç sisteminin Anadolu’daki tarihi okulu olmuş, etkisi yüzyılları aşıp günümüze ulaşacak bir etki ve tesir oluşturmuştur. XIII. yüzyılda Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda yetişen dervişler, Anadolu ve Balkanlar’a gönderilerek eren düşün-inanç sisteminin temsilciliğini yapmıştır. Bu bağlamda Karadonlu Can Baba, Kolu Açık Hacım Sultan, Seyyid Cemal Sultan, Rasul Baba, Sarı İsmail, Sarı Saltık ve daha birçok derviş farklı bölgelere erenler yoluna hizmet için görevlendirilmiştir. Bu dervişler kurdukları köy, ocak ve tekkelerle bulundukları bölgelerde yaşanan iskân (yerleşme) sürecinin birincil öznesi olmuşlardır. Her biri birer sosyal-dini önder olan erenler, etkinlik sahası oluşturdukları bölgelerdeki toplulukların toplumsal-inançsal kimliklerine etkide bulunmuştur. Bu dervişlerin faaliyetleri Anadolu’nun sosyolojik yapısında temel ve kalıcı izler bırakmıştır.
Anadolu coğrafyası yaklaşık bin yıldan bu yana İslam dininin temsil edildiği, yüce Allah’ın tevhidine, alemlere rahmet Hazreti Muhammed’in peygamberliğine ve Hakk’ın mübarek kelamı kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in varlığına inananların yaşadığı asil bir coğrafyadır. Anadolu, Orta Asya’dan, ata yurtlarından Anadolu toprağına büyük kitleler halinde göç eden Türk kavimlerinin eşi benzeri olmayan asalet ve becerisi ile karış karış Türk-İslam yurduna dönüşen bir güzide vatandır. Anadolu, Türkmen boyları, boylara bağlı aşiretler, oymak ve obaların başlattıkları iskan, imar faaliyetleriyle yurt tutulmuştur. Nitekim Anadolu başta olmak üzere geniş coğrafyayı kısa zamanda denetimi altına almış Büyük Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları Türkmen boyları temelli kurulmuş ve Türk-İslam kimliğinin bayraktarlığını yapmıştır. Anadolu kısa zamanda Türk toplulukların yaşam kurduğu, İslam dininin yaşadığı bir toprağa dönüştürülmüştür. Bu manevi yapının Anadolu’da oluşmasında Horasan erenlerinin yeri ve önemi ortadadır. Özellikle de Hacı Bektaş Veli bu dervişlere manevi liderlik yaparak Anadolu’nun tarihini adeta yeniden yazmıştır. Şahsı, dergahı ve yetiştirdiği dervişleri ile Hacı Bektaş Veli Anadolu’da tarih ve kültürümüzün en önemli temsilcilerinden biridir. Anadolu’nun dört bir yanında, 13. yüzyılla beraber Balkan coğrafyasında temsil edilmeye başlanan Alevi-Bektaşi inancı Avrasya coğrafyasının öncelikli kültür ve kimlik öznelerinden biri olmuştur.
Bunlara karşılık tarihi seyir içerisinde siyasi, ideolojik bir takım yapılar özellikle Alevi-Bektaşi inançlı topluluk üzerinde yanlış ve yanlı tutum içerisinde olmuş, bu etkisi günümüze kadar devam edecek gereksiz tabuların ve yorumların oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bu gereksiz yorumların bilimsel-akademik çalışmalar ile aşılıp, topluma gerçeklerin aktarılması noktasında kültür ve bilim kurumlarına vicdani, milli açıdan büyük sorumluluk düşmektedir.
İşte bu bağlamda bizler Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Vakfı mensupları olarak Hacıbektaş ilçe belediyesi koordinatörlüğünde tertip edilen Hacı Bektaş Veli’yi anma törenlerinin 1984 ve 1985 yıllarına ait organizasyonlarına birebir düşünsel ve lojistik katkıda bulunarak Alevilik-Bektaşilik üzerine bilimsel-akademik bir bakış açısının oluşmasına destek verdik. Bu vesile ile ilgili tarihlerdeki Hacı Bektaş Veli’yi anma törenlerine ülkemizin seçkin üniversitelerinden önemli akademisyenleri davet ettirerek toplumumuzun birlik ve beraberliğinin perçinlenmesine katkıda bulunmaya çalıştık. Bu organizasyolarda bilim insanlarımız farklı açılardan Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaşi inancı üzerine sunumlar yapmış, on binlerce vatandaşımız bu değerli bilim insanlarımızın aktarımlarını ilgi ile takip etmiştir. Bu bizleri Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı’nı kurarak kurumsallaşmaya yönelttiği gibi 1925 yılında çıkarılan tekke ve zaviyelerin kapatılması hakkındaki kanun ile tarihi-inançsal misyonunda farklılaşma oluşan Hacı Bektaş Veli gerçeğini daha etkili ve detaylı şekilde toplumumuza tanıtma ihtiyacının zaruriyetini gösterdi. 1964 yılından itibaren geleneksel şekilde her yıl tertip edilen Hacı Bektaş Veli’yi anma törenleri 1984 ve 1985 yıllarındaki bilimsel şekillendirişle daha etkin ve anlamlı bir içerik kazandı. İki yılın törenlerine halkımızın alakası bizleri bu bilimselliği kalıcı hale getirmeye ve devamlılık kazandırmaya sevk etti. Bu vesile ile dönemin YÖK ve Gazi Üniversitesi Rektörlüğü ile girilen temaslar neticesinde Gazi Üniversitesi bünyesinde Alevilik-Bektaşilik üzerine bir araştırma merkezi kurulmasına karar verildi. Sonuçta 1987 yılında Gazi Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı olarak Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi kuruldu. Konu üzerine kurulmuş ilk ve tek kamu kurumu olan Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi geçen süre zarfında son derece önemli hizmetler gerçekleştirmiştir. Çalışma konusu sebebiyle Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi önemli bir toplumsal ve milli sorumluluğu yüklenmiştir. Kuruluşu birliğimiz ve beraberliğimiz açısından çok önem arz eden Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Alevilik-Bektaşilik konusunda yaptığı çalışma ve hizmetlerle milli birlik ve beraberliğimize tarihi katkıda bulunmuştur. Bu ehemmiyet sebebiyle biz Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Vakfı üyeleri de Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin tüm çalışma ve hizmetlerine başlangıcından günümüze kadar destek ve katkıda bulunmaya çalıştık. Önümüzdeki dönemde de vakfımız Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin tüm faaliyetlerine düşünsel ve lojistik açıdan destek sağlamaya devam edecektir.
Bu dinamikler bağlamda Alevilik-Bektaşilik öğretisi başta Anadolu olmak üzere Balkanlar, Orta Doğu ve Avrasya olarak tarif edilen geniş coğrafyanın en önemli tarihsel gerçeklerinden biridir. Bu sebeple konu üzerine ilk ve tek akademik kurum olma sıfatını elinde bulunduran Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin stratejik ve bilimsel öneminin yoğunluğu daha net ortaya çıkmaktadır. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin başta milli, ulusal, bilimsel önemine karşılık uluslar arası mahiyette de bir güç ve öneme sahip olduğu net şekilde gözlemlenmektedir. Değerlendirdiğimiz temel ölçüler ışığında Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin hedef, amaç, misyon ve vizyonunu belirleyecek olan öncelikli konuları başlıklar halinde şu şekilde sıralayabiliriz;
1. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’ne adını veren Hacı Bektaş Veli ile ilgili olarak bilimsel-akademik araştırmalar yapılması ve bu bağlamda Hacı Bektaş Veli üzerine temel kaynak olacak temel eserlerin neşredilmesi önceliklidir.
2. Hacı Bektaş Veli tarafından yetiştirilmiş dede ve baba sıfatlarıyla anılan dervişlerin hakkında araştırmalar yapılmalıdır. Bu dervişlerin tamamı farklı bölgelerde ocak ve tekke kurmuş inanç önderleridir. Alevi inanç-dede ocaklarının üzerine derinlemesine araştırmalar yapılmalıdır.
3. İnanç-dede ocaklarının birbirleriyle olan inançsal-tarihsel bağlantılar detaylı şekilde araştırılmalıdır.
4. Yazılı kaynak özelliği gösteren Osmanlı arşivi ve benzeri arşiv kayıtları üzerinden Alevilik-Bektaşilik üzerine önemli kayıtların tespiti yapılmalıdır.
5. Tahtacılar, Bedrettiniler ve Abdallar gibi Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar üzerine ayrıntılı çalışmalar yapılmalıdır
6. Özellikle kent merkezlerinde hizmet vermiş olan Bektaşi tekkeleri ile ilgili çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
7. Alevi-Bektaşi yerleşim birimlerinin temel künye bilgileri ile bir envanteri yapılmalı ve detaylı bir harita oluşturulmalıdır.
8. Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi-Bektaşi inanç merkezlerinin tespit edilmesi ve kataloglanması gerekmektedir.
9. Alevi-Bektaşi inancına ait ritüellerin analizleri yapılmalı ve bilimsel açıklamaları gerçekleştirilmelidir.
10. Alevi-Bektaşi inancının iki temel kültürel unsuru olan şiir ve müzik gelenekleri üzerine akademik boyutta incelemeler yapılmalıdır.
11. Bu bağlamda özellikle Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Kul Himmet, Virani Baba, Yunus Emre gibi önemli şahsiyetlerin hayatları ve eserleri üzerine incelemeler yapılmalıdır
12. Alevi-Bektaşi inancına ait orijinal ifadeler, terim ve kavramlar analiz edilerek temel bir sözlük yayını gerçekleştirilmelidir.
13. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nde Alevilik-Bektaşilik üzerine yüksek lisans ve doktora düzeyinde çalışma yapacak uzman araştırmacıların istihdam edilmesi gerekmektedir. Bu istihdamlarda Alevi-Bektaşi kökenli olanlara da öncelik verilmesi kurumun toplumsal açıdan önem ve etkinliğini artıracaktır.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin etkinlik ve hizmet alanı son derece geniş olup uluslararası bir boyuttadır. Bu açıdan Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi diğer birçok bilimsel ve akademik araştırma merkezinin sahip olduğu kapasite ve nitelikten çok farklı bir noktada bulunmaktadır. Onlarca ülkede mensupları yaşayan Alevi-Bektaşi inancının farklı bilim dalları açısından tarihsel ve inançsal yapısının ortaya konulması öncelikli bir durumdur. Bu bağlamda tasarlanan enstitü yapılanışı bağlamında sosyoloji, tarih, edebiyat bilimi, antropoloji, halk bilim, müzik, teoloji, felsefe benzeri bilim dallarının mensupları ile bir akademik örgütlenişe gidilmelidir. Enstitü bağlamında oluşacak ana bilim dallarının kurulmasında bu temel ölçüt esas alınmalıdır. Alevilik-Bektaşilik olgusu kompleks bir içeriğe sahip olup bilimler arası çalışmaları zaruri kılan bir hüviyete sahiptir.
Saygılarımla
Uğur SÜMER
- YAYINLAYAN: yazar